1976 yılında bir şarkı sözü olarak hayatımıza girip neredeyse “özdeyiş” haline gelen “Parayla saadet olmaz” savı bazı insanlar için istedikleri kadar para kazanamadıkları veya biriktiremedikleri için bir avuntu, bazı insanlar içinse baştan kabul edip hayatlarını üstüne kurdukları bir öğreti.

Araştırmacılar Amerika, Danimarka, Kanada ve Hollanda kökenli 6000’den fazla yetişkin birey üzerinde aşağıdaki 3 başlık altında çeşitli çalışmalar yapmış:
- Kendilerine boş zaman yaratmak için harcadıkları para miktarı.
- Hayattan tatmin olma seviyeleri.
- Hayatlarındaki stres seviyeleri.
818 adet Hollandalı milyoner gündelik ev işleri için bir harcama yapmaktan hoşlanmadıklarını itiraf etmişler!
Ve bu araştırmaya katılan her 98 bireyden 2’si böyle bir zaman kazanmak için haftalık maksimum 40 dolar ayırabileceğini belirtmiş.
Bu tür araştırmalarda alınan sonuçlara göre bir birey ev işi gibi gündelik işlerle uğraşmadığında o zamanı çok daha iyi değerlendirebiliyor ve kendini gerçekten sağlıklı ve mutlu hissediyor; fakat bunun farkında olsa bile -ne kadar para kazanırsa kazansın- gerek kültürel etki, gerek genetik faktör, gerek ‘para harcamaya bakışı” nedeniyle parayı “görebileceği maddesel şeylere” harcamayı tercih ediyor – “istiyor” diyemiyorum, “tercih ediyor”.
Hayatın gittikçe daha hızlı aktığı ve “zaman”ın bir çok şeyden kıymetli olduğu bu dönemde dilediğimiz gibi geçirebileceğimiz bir zaman dilimi elde etmek için çeşitli hizmetler satın alma imkanımız varken; üstelik artık teknolojinin de gelişmesiyle hemen hemen her türlü hizmete çok kolay ulaşabilirken bunu neden tercih etmiyoruz?